İlk Mağlubiyet: Göze batanlar

Nihat Ö. Ayhan
nikocoding.
Published in
4 min readNov 8, 2020

--

İlk mağlubiyet beklenmedik bir anda geldi. Milli ara öncesi keyif bozdu. Hayır mı, şer mi bundan sonraki oyun gösterecek bize.

Her şekilde, kazanırken de her hafta tekrarladığım gibi; bu karma bir takım ve cephanesini doldurması ve verimli bir şekilde kullanması için zamana ihtiyacı var.

Aldığım notlar şöyle:

1) Şablonun savunma yerleşimi oturuyor. Rakibi daha önde karşıladık bu maç. Ortalama pozisyon haritalarına yansır muhakkak. Takım güçlendikçe, sanıyorum Kasım sonundan itibaren, daha önde basan bir takım izleyeceğiz.

2) Lakin asıl sorun hücum şablonunda. Duran toptan, doğru ortalardan gol bulmak sorun değil(di), bulamadığında ne ürettiğin meseleydi. Dün akşam bunu yaşadık. Kısayol tüfeği tıkanıklık yapınca, takım yolunu bulamadı.

3) Takım henüz pas yapamıyor. 8 haftalık oyunu skordan bağımsız okusak ilk söyleyeceğimiz şey (sahanın tamamı için) pas oyununda yaşadığımız tıkanıklık olur. Üstüne Konyaspor’un ısrarlı pas stratejisi gelince resmen ayarlarımız bozuldu. Çok net bir şekilde Fenerbahçe’den iyi pas yaptılar ve bozdular.

4) Teknik direktör olsam; kazansam da kaybetsem de maçtan sonra ilk bakacağım şey gidiş yolu olur. Kırk sayfa analiz yaparsın muhakkak, o ayrı. Kazandın mı? Akandan bir, durandan bir, güzel, sorun yok, bravo, koy cebe. Peki golleri çıkaralım masadan. Oyun ne vaat etti? Savunma yerleşimi ve hamleleri nasıldı? Rakibe umut, taraftara korku verdi mi? Verdiyse kötü. Ya hücum? Oyuna hakim miydik? Sahanın her yerinde ama özellikle rakip yarı sahasında; istediğimiz, maç önü çalıştığımız organizasyonları yapabildik mi? Pas alışverişimiz nasıldı? Topu yere indirebildik mi? Şişirmeden üretebildik mi? Kanattan, göbekten delip, arkaya adam kaçırabildik mi? Topa fazla sahip olmak değil mesele, sahip olduğumuz topun kıymetini bildik mi? Kısaca, taraftara umut, rakibe korku verdi mi? Verdiyse iyi.

5) Genel olarak ilk 8 haftada, en çok da Kadıköy’de puan kaybedilen Hatay ve Konya maçlarında can sıktı 4. Maddedeki sorular.

Atılan ve yenen golleri, yani skoru bir kenara bırakıp oyunun gidiş yolunu tahlil ettiğimizde:

  • Takımın savunması rakibe umut, taraftara korku verdi mi?
  • 75% hayır. İyi. Kat edilecek mesafe var ama karma takım için fena sayılmaz.
  • Top takımın ayağındayken taraftara umut, rakibe korku verdi mi?
  • 75% hayır. Kötü. Antalya maçı hariç oyunu domine ettiğimiz maç ya da dakika oldukça az. Burada maç içi üstünlük ile skordan bağımsız oyun hakimiyeti, üretkenlik, tempo karışmasın.

6) Erol Hoca buna bir çözüm bulacaktır muhakkak. Çalışıldığı kesin. Kısa vadede usta ayaklarla diğer silahların parlamış olması, takımın sırtını hazır silahlara yasladığı anlamı çıkarmamalı.

7) Hocanın yerinde olsam; ısrarlı çalışmaların yanında, sahada topu yere indirecek, kıymetini bilecek, pas alışverişi ve kat — çalım varyasyonları ile pozisyon üretecek yaratıcı isimlere ağırlık veririm şu sıra. Örneğin 4–2–3–1'in 3'ünü Perotti, Pelkas, Ferdi yaparak ya da en az ikisini sabit tutarak.

8) Gökhan form tutamadı. Dahası, sırıtmaya başladı. Nazım milli takımdan güçlü dönerse ilk kesiği Gökhan yer gibi. Katkı alamıyoruz. Tisserand’a nazar değmesin. Partneri henüz güven vermiyor ama geçen yıla kıyasla gelişme gözle görünür seviyede.

9) Orta saha: Gustavo banko. Biraz da fazla yıpratıyoruz sanki. Ozan orta sahanın her yerinde kıymeli. Sosa’nın yokluğu oyun aklını zayıflatıyor, dinamizmi artırıyor. Ama akıl olmayınca dinamizm işe yaramıyor. Denge 7. maddedeki şekilde sağlanabilir belki.

10) Caner’in kulaklarını tıkaması gerek. Hocası ondan ne istiyorsa sadece ona odaklanmalı. Orta azmış, fazlaymış kısır ve saçma bir tartışma. Önemli olan verimli aksiyon üretmek. Bu eleştirinin Antalya maçında yapılmış olması zaten saçma. En verimli maçıydı. Lakin burada bir nüans var. Caner’in bu silahını verimli bir şekilde kullanmasıyla, takımın sıkışınca topu ona bırakması arasında rahatsız edici bir fark var. Hoca işte buna bir çözüm bulmalı. Yaratma sorumluluğu homojen dağılmalı. Değilse dün akşamki gibi eline bakarız ve kötü bir gününde haksızlık ederiz. Caner silahına sezon boyu çok ihtiyacımız olacak. Hüner, bu silahı ekonomik = verimli kullanmakta.

11) Maça müdahale: Yanlış hatırlamıyorsam dün 65. dakikada 4–2–4'e döndük. Çok oyuncu değiştirdik. 5 oyuncu değişikliği takımın yarısı demek. 55–60'da kenara bakacak oyuncunun eli ayağına dolaşabilir. Yahut, gelsin filanca kurtarsın diye boşlayabilir. Yani oyuncunun maçın sorumluluğundan gayriihtiyari kaçmasına sebep olabilir. Özellikle yetenekli, oyun ağırlığına etkisi fazla olan futbolculara 90 dakika sorumluluğu vermek bana göre daha doğru. Burada da nüansa dikkat etmek gerek. Sen Kemal Ademi’yi uzun boyundan yararlanmak için oyuna alıp, ona bu fırsatı hazırlayamıyorsan, koordinasyon kaybolmuş demektir. İhtiyacın olduğunda 5'e kadar oyuncu değişikliği şansına sahip olmak, hele ki böyle bir kulübeyle, büyük avantaj. Lakin bu değişiklikleri oyuna müdahalede ilk tercih olarak kullanıp, saha konsantrasyonu ve disiplinini aşağı çekme riskini iyi yönetmek gerekir.

12) Samatta. 4. maddedeki sorun vuruyor Samatta’yı şu anda. Pozisyon üretemiyoruz, yaratamıyoruz, besleyemiyoruz ve o da enerjisini takım savunmasına harcıyor. Seyrek fırsatları da harcayınca ya da paylaşmayınca, kesilecekler listesine yüksekten giriyor. Milli ara dönüşü Cisse formayı alabilir.

13) Hakemler. Kazandığımız haftalarda da ayağımıza dolandılar sağolsunlar. Belki haber niteliği kalmadı ama can yakmaya devam ediyor. Aradığımız keyif verecek golü bulmuşken, gayet gri (=bence elle oynama yok) bir pozisyonda tadımızı kaçırdılar. Fenerbahçe maçlarında icad çıkarmak yeni değil. Hani konuşuluyor ya bazen spor programlarında; “Hakemler genellikle büyük takımlara meğilli maç yönetiyorlar” diye. 10 yılı aşkındır gülüyorum buna. Söz konusu hakem kararları olduğunda; Fenerbahçe değil Anadolu kulüpleri gibi hakir(?) görülmek, bildiğin düşman ülke takımı gibi dışlanmış bir şekilde yarışın dışına itilmeye çalışılıyor yıllardır. Kök sebepleri apayrı bir yazı konusu. Neticede yine bir puan kaybına sebep olan faktörlerin arasında kendilerine yüksek yer buldular.

14) Maç sonu yönetici beyanları: Kazanırken de, kaybederken de, kısa kısa, lafı uzatmadan gereken mesajları vermek çok önemli, tıpkı Selahattin Baki’nin bir süredir yaptığı gibi. Tebrik ederim. Ayrıca birlik, beraberlik mesajları da güzel. Olacak böyle kayıplar ve Hoca’nın, takımın arkasında sım sıkı durulan mesajlar başarının anahtarlarından biri. Emre Belözoğlu da sıkça seslendiriyor bunu. “Asıl zor zamanlarda nasıl davranacağımız sonucu belirleyecek” diyerek. Farkında olmaları mutluluk ve umut verici.

15) Şimdi milli ara. Kazanarak girmek çok keyifli olurdu ama önümüze bakmamız lazım. Caner de çağrıldı. yorgun dönüşü Novak’a fırsat doğurabilir. Ufak bir fiske takıma iyi de gelebilir. Hoca da ilk 8 hafta, tüm sezonun 5'te 1'inde yaptığı doğruları ve yanlışları tartma fırsatı bulur. Ve umarım güzel dersler çıkarır.

--

--

Driven by a passion to make a difference, I'm exploring how to make it inevitable. Join my journey to uncover the secrets of success and make a lasting impact.